25 Aralık 2010 Cumartesi

beni bi gör, öyle git

çek canım, durduğun yerden çek. aşağı aşağı çek. biraz bile olsa yükselmesine imkan verme. sen de hiç yerinden kıpırdama. hep orda kal, çek paçalardan. düşünme adamın yaşadıklarını, zorlukları, hayallerini, hedeflerini. saygı duyma, örnek alma, konuşturma, umursama. sadece çek var gücünle, asıl! madalya takıcam, çıkışta bekliyorum.

22 Aralık 2010 Çarşamba

ama olduğu gibi

insanları olduğu gibi kabul edebiliyor musun? adamsın.

zor zanaat.. kimse sana karışmasın, seni düzeltmesin, uyarmasın istersin. ama karşındakinin ufak tefek hataları, çekilmez alışkanlıkları, göze batan davranışları hep vardır. senin yok tamam biliyorum. onun biraz kendine çekidüzen vermesi gerekir. yok canım sana demiyorum, arkadaşla konuşuyorum. işte, hepsinin doğrusunu da bilirsin. öyle değil böyle aslında, yanlış yapıyorsun şunu denesene falan şeklinde de tavsiyelerin vardır. hep söylersin, bir türlü anlamaz. düzelmez. senin gördüğünü göremez asla. bilemez nasıl bir kör kuyudadır. ah bir elini uzatsa sana, çıkacaktır ama.. değil mi? doğru söyle, düşünmüyor musun çoğu zaman böyle? nee, hayır mı! hiç mi yani? peeeh! afedersin ama, yalnız olmadığımı biliyorum. bi tarafını kaçırma. görüyorum seni de.

Bu bir iç hesaplaşmadan daha fazlası, farkettin mi?


neyse ki, hayat bazen hepinize rağmen güzel. kgrg.

thanks jnm. by.

11 Aralık 2010 Cumartesi

yazın!

erkeklerin kadınlara bıkıp usanmadan tekrarladıkları ‘ezeli’ ve de ‘ezici’ bir soru vardır:
“bizler kadar düşünme yeteneğiniz olduğunu ileri sürüyorsunuz. madem öyle, neden shakespeare gibi bir deha çıkaramadınız?”

işte virginia woolf bu ‘yakıcı’ soruya, tarihsel ilişkilerin kökenine inip kütüphane raflarında şöyle bir gezindikten ve de kısa bir kadın edebiyatı tarihçesi çıkardıktan sonra esaslı bir yanıt getiriyor ve şöyle sesleniyor kadınlara:

“para kazanın, kendinize ait ayrı bir oda ve boş zaman yaratın. ve yazın, erkekler ne der diye düşünmeden, yazın!..”

10 Aralık 2010 Cuma

biliyorum artık çok zor çok
kuracak yeni bir hikayem yok
yine de uğraşıyorum rastgele
bu eskimiş
.
..kelimelerle..

7 Aralık 2010 Salı

the hours


"... mezlerse de olsun, ben zaten kendim için yapıyorum... hıh! gelmedikleri zaman bununla kandıramazsın kendini: 'beğenmezlerse de olsun'muş! çok kötü olursam dışarı çıkarım o zaman. peki o zaman masadaki tabakları kim toplayacak? döndüğümde orada olurlarsa korkunç olabilir. o zaman çok daha kötü olabilir. belki de hiç eve gelmemeli. artık dağılarak bitmeli. hayır, kafamı toplamalıyım. toplamazsam başkaları toplamaya gelebilirler. onlar gelebilirler. o zaman konuşmak gerekir. ya konuşamazsam? ağlayabilirim ve duramayabilirim. acaba tabaklara uzun uzun bakarsam... boş masaya bakma şimdi! kötü oluyorsun. kafamın içinde bir ses mi var? dışarıdan gelmiş de olabilir. olmayabilir de. ya büsbütün delirirsem? büsbütün delirirsem o zaman beni bir yere kapatırlar. bir yere kapatırlarsa beni ölebilirim. ölsem ne olur acaba?
sakin! sakin! geçecek. ya yemek iyi olmazsa? niye kötü olsun ki? tuzu koydum mu? niye bu kadar tedirginsin? tuzu unutsan ne olacak ki? sen zaten kıymetlisin. kıymetli misin? niye kendime bunu yapıyorum ben? durayım. durayım. bi' dakka, bi' dakka... sevmeyecekler seni, yalnız bırakacaklar, bir sürü yemekle tek başına kalacaksın. yemekleri çöpe atmak çok kötü bir fikir, bu seni öldürebilir. yenilmeyebilirim. hiçbir şey olmamış gibi yapabilirim. yapamam. bugün değil. bugün yapamam. gelmeliler, yoksa ölebilirim. giyinip süslenirsem kendime gelebilirim. aynadaki bu büyüyen şey ben miyim? denizanası gibi büyüyen. belki de zaten delirdim, farkında değilim. bu yemek olmasın. ne kadar önemli olduğunu anlamayacaklar. anlatamam ben de. telefon edeyim, gelmesinler. ne diyeyim? bir şey diyemem. belki de onlar gelmeden ölürüm..."

6 Aralık 2010 Pazartesi

zaman

kasım da bitti..
bi kaldı aralık bu yıldan.
zamanı gelir, o da bitip gitmesini bilir diğer her biri gibi..
ama gitsin de zaten!
geçen bizden geçse de,
biten ömür olsa da..
içinde tükenmeyen sen oldukça,
varsın geçen yıllar olsun;
sen geçme..