29 Ağustos 2010 Pazar

bulaşıkları makinaya yerleştirmek sanattır

ama nası canım sıkkın.. gece sıcak, uykusuzluk, çalışmamışlığın vicdan azabı, belimin ağrısı.. derkeeen, davulun sesi! bari kalkıp bişiyler hazırlayayım sahur için. dolapta ne var? akşamdan kalan birkaç çeşit yemek. nefret ederim kalanları ısıtmaktan! ama bu saatte olur öyle. ısıttım. kahvaltılıklar falan tamam. çay demlemek lazım tabi. al işte çaydanlığın içi dolu. ıyyy deli olurum onu döküp temizlemeye! ortalık zaten akşamki çay bulaşıkları dolu.. hep söylerim çay demlemek değil, mesele aksiyondan sonra ortalığı temiz bırakabilmekte. yok, öğretemedim. cinlerim tepemde!

yavaştan da tezgahı boşaltıyorum makinaya koymak suretiyle. yuh o tabak çanaktan da ne filarmoni orkestrası çıkarmış be! yan mahalleden aradılar azcık yavaş ol diye. olamam tarzım bu dedim, anlayışla karşıladılar. tabi 3 dakika geçmişti ki bizimkiler ayağa dikildi. böylelikle herkesi teeeek tek "hadi kalk, geç kalıyoruz, uyandın mı, kalk, kalk, dur çiş kuyruğu var iki dk daha yat.." falan gibi cümlelerle uyandırma seramonisinden de kurtulmuş oldum.

herkesin surat beş karış yenen bir sahur yemeğinden sonra hemen uyuyamayacağımı farkedip masayı toplama işine giriştim. aslında annem bilmez ama, mutfak toplarken genelde önemli şeylere karar verir ya da ciddi meseleler düşünürüm. yani bir işim varsa o an kafamla yapmam gereken, mutfağı kullanırım açıkçası. annem de yardım maksatlı şeettiğimi zannediyor, olsun. herkes için böylesi daha iyi şimdilik.

ama bazen de bu geceki gibi stres atmak için yaparım bunu. "oha böyle stres mi atılır?" diyenler varsa, demesinler. ayıp. duydum çünkü diyorlardı. elimden kayıp düşen yağlı tabağı saymazsak, fena başlamadı terapi. tabağın yağının yere bulaştığını görene kadar da hiç fena gitmiyordum. ama yerdeki o manzara ıyyyk! banyodan bir kova deterjanlı su ve vileda ile hızlı dönüş yaptım. (bu vileda da selpak gibi, orkid gibi bişey. marka isim olmuş hani.. çok mu alakasız? hee tmm.)

çıktı çıktı bişey kalmadı yerde. sıra bulaşıklarda. ama off ya tüm bulaşıklar tezgahın her yerinde! yani masayı sadece ben toplamış olsam; onları önce lavabonun sol tarafına boy ve büyüklük sırasına göre dizecektim, sonra sudan geçirip aynı sırayla sağ tarafa, ordan da direkt makinaya.. ama annem de yardım etti sağolsun! yani her boş bulduğu yere koydu kirlileri. işte ben mutfaktayken kimse girmesin mümkünse. böyle illa ki bi deliriyorum birşeylere. annem de bunu bilerek çok girmez öyle riskli toplara. bi gaflet anıdır yapmış. şimdi şeytan diyo git kaldır, de ki; "çok mu istiyodun? gel tamam mutfak senin! temizle istediğin gibi!" öyle bir ruh halinde oluyorum işte. nebleyim.

tencereler var zaten bir sürü.. şimdi bunların hepsi sığmaz da.. bir kısmını elde yıkamak gerekir mecbur. off.. az da takıntılı olunca, tüm bulaşıkların belli bir sıraya göre ve kendi içinde bir düzenle organize olması gerekiyor ya içerde, heh işte o çıldırtıyor insanı bazen. mesela tüm cam pasta tabaklarını ard arda sıralayıp arkasına da porselenleri dizmişken, tam da aralık sayısınca tabak varken, arkamda duran cam tabağı görmemişseeeeeem.. tüm makinayı boşaltıp tekrar dizebiliyorum. yapıyorum bunu, acıma bana!

neyse, zar zor sığıyor hepsi makinaya. ama tencerelerin kıçları havada tabi. o salak pervane var ya üst sepetin altındaki, kesin gelip çarpacak birine şimdi, iyice sinirlerimi zıplatacak! boşaltıcam hepsini, hazırlamışım kendimi yani. alt sepeti yavaşça yerine doğru ittim, üstten sarkan cezvenin sapını da düzelttim, ve pervaneye uzandım. bir iki üç dedim içimden. ama çevirmedim. kaçta çevireceğimi düşünmemiştim çünkü. o sırada karar verdim, 5 uygundu. dört ve beşi de saydıktan sonra, çevirdim pervaneyi..

uzun bir sessizlik.. ardından bir rahatlama, bir huzurla dolma.. anladım ki o salak şey, hiçbir tencerenin kıçına çarpmamıştı. herşey yerli yerinde, işlem tamamdı. tüm gece yaşadığım buhran, bir anda gidivermişti. deterjanı koyup kapağı kapatmamla; içim huzur dolmuş, tarifsiz bir mutluluk kaplamıştı her yeri.. düğmeye basıp, makinanın su alma sesini dinledim biraz. "negzel birşeyler de oluyor hayatta" diye düşündüm. (ya da buna benzer bişeydi, tam hatırlamıyorum)

şimdi gitmeli ve ikindiye kadar uyumalıydım. bunu haketmiştim. etmeliydim. etsem iyi olurdu. etmedim mi?! nassı yaa..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder